2 Ocak 2016 Cumartesi

AYASOFYADAKİ DÖRT SÜTUNUN GİZEMİ

ayasofya-A.AGH-ÖNCÜL-4                                                        AYASOFYA GEÇMİŞİ
İstanbul'da tarihî bir müzeBizans İmparatoru I. Jüstinyen tarafından, MS 532 - 537 yılları arasında İstanbul'un tarihi yarımadasındaki eski şehir merkezine inşa ettirilmiş bazilika planlı bir patrik katedrali olup, 1453 yılında İstanbul'un Osmanlılar tarafından alınmasından sonra, Fatih Sultan Mehmet tarafından camiye dönüştürülmüştür. 1935 yılından beri ise müze olarak hizmet vermektedir.[3][4] Ayasofya, mimari bakımdan, bazilika planı ile merkezî planı birleştiren, kubbeli bazilika tipinde bir yapı olup kubbegeçişi ve taşıyıcı sistem özellikleriyle mimarlık tarihinde önemli bir dönüm noktası olarak ele alınır.
Binanın adındaki “sofya” sözcüğü herhangi bir kimsenin adı olmayıp, Eski Yunancada “bilgelik” anlamındaki sophos sözcüğünden gelir.Dolayısıyla “aya sofya” adı “kutsal bilgelik” ya da "ilahî bilgelik” anlamına gelmekte olup, Ortodoksluk mezhebinde Tanrı'nın üç niteliğinden biri sayılır.6. yüzyılın ünlü mimarlarından Miletli İsidoros ve Trallesli Anthemius'un yönettiği Ayasofya’nın inşaatinde yaklaşık 10.000 işçinin çalıştığı ve Jüstinyen'in bu iş için büyük bir servet harcadığı belirtilir. Bu çok eski binanın bir özelliği yapımında kullanılan bazı sütun, kapı ve taşların binadan daha eski yapı ve tapınaklardan getirilmiş olmasıdır.
Bizans döneminde Ayasofya büyük bir “kutsal emanetler” zenginliğine sahipti. Bu emanetlerden biri de 15 metre yüksekliğindeki gümüş İkonostasisti.[not 1][13] Konstantinopolis Patriği'nin patrik kilisesi ve Ortodoks Kilisesi’nin bin yıl boyunca merkezi olan Ayasofya, 1054 yılında Patrik I. Mikhail Kiroularios'un Papa IX. Leo tarafından Aforoz edilmesine şahitlik etmiştir, genel olarak bu olaySchisma'nın yani Doğu ve Batı kiliselerinin ayrılmasının başlangıcı sayılır.
1453’te kilise camiye dönüştürüldükten sonra Osmanlı sultanı Fatih Sultan Mehmet’in gösterdiği hoşgörüyle mozaiklerinden insan figürleri içerenler tahrip edilmemiş (içermeyenler ise olduğu gibi bırakılmıştır), yalnızca ince bir sıvayla kaplanmış ve yüzyıllarca sıva altında kalan mozaikler bu sayede doğal ve yapay tahribattan kurtulabilmiştir. Cami müzeye dönüştürülürken sıvaların bir kısmı çıkarılmış ve mozaikler yine gün ışığına çıkarılmıştır. Günümüzde görülen Ayasofya binası aslında aynı yere üçüncü kez inşa edilen kilise olduğundan Üçüncü Ayasofya olarak da bilinir. İlk iki kilise isyanlar sırasında yıkılmıştır. Döneminin en geniş kubbesi olan Ayasofya’nın merkezî kubbesi, Bizans döneminde birçok kez çökmüş, Mimar Sinan’ın binaya istinat duvarlarını eklemesinden itibaren hiç çökmemiştir.
AYASOFYADAKİ DÖRT SÜTUNDAKİ GİZEM KENDİ YORUMUM
Ayasofya'da dört sütunlu bir anıt.Azrail,Cebrail,İsrafil ve Mikail resimleri bulunan bu sütunların her biri bir tılsım.Cebrail kanat çırpıp bagırınca Doğu'da bolluk olur derlermiş.İsrafil resmi kanat çırparsa,Batı'da kıtlık olacağına inanılırmış.Mikail resmi kanat çırparsa, kuzeyden bir kahraman çıkarmış.Azrail resmi kanat çırpınca dünyanın her yanında veba salgını başlarmış.
Ayasofya'nın orta kıble kapısı üzerinde bir tabut var. Sarı pirinçten yapılmış bu tabutta Kraliçe Sofya yatıyor. Yalnız bir tehlike var, "Bu tabuta sakın dokunmayın" deniyor. Çünkü tabuta el sürülürse büyük bir gürültü başlıyor ve tüm bina sallanmaya başlıyormuş.
İnananlar, tabut ile bu melekler arasında bir ilişki kuruyorlar... Tabutun koruyuculuğunu da üstlenen melekler, ona dokunulmasına izin vermiyorlarmış.

İslam'da dört büyük meleK

Bu madde İslam'daki dört büyük melek hakkındadır. Bütün dinlerdeki büyük melekler için Büyük Melekler maddesine bakınız. Dört büyük melekİslam dininde inanılan dört büyük meleğe verilen ortak isimdir. İslam dininde bu melekler diğer meleklerden daha büyük ve önemlidir.
İslam dininde melekler nurdan yaratılmış, insani özellikleri olmayan, cüz'i iradesi olan fakat şeytan tarafından musallat olunmadıkları için bu iradelerini kötüye kullanma gibi bir durumları olmayan[1], günahsız, Allah katındaki makamları sabit olan varlıklardır. Meleklere inanmak İslam'da inanç esaslarındandır, yani meleklere inanmayan kişi müslüman olamaz. Meleklerin sayıları ve çeşitleri tam olarak bildirilmemiştir. Yine de bazılarının görevleri ve sayıları bilinmektedir. Bu meleklerden dört tanesi, büyük melekler veya dört büyük melek olarak anılır. Bunlar: CebrâilMîkâîlİsrâfil ve Azrâîl'dir.
Cebrail'in görevi peygamberlere vahiy getirmektir yani o Allah'ın emir ve yasaklarını peygamberlere getiren (ileten) melektir. Ayrıca Cebrail tüm meleklerin en büyüğü ve en üstünü olarak anılır. Mikail'in görevi doğa olaylarını idare etmektir. İsrafil'in görevi kıyamet günü sûra üflemektir. Azrail'in görevi ise insanların canını almaktır, bu nedenle ölüm meleği (melekü'l mevt) olarak da anılmıştır.ayasofya-sütunları
 ayasofya-tabut

İSTANBUL'UN SURLARI

IMG-20160102-WA0013
İSTABUL'UN GEÇMİŞİ
İstanbul, yerleşim tarihi 300 bin, kentsel tarihi yaklaşık 3 bin, başkentlik tarihi 1600 yıla kadar uzanan Avrupa ile Asya kıtalarının kesiştiği noktada bulunan bir dünya kentidir.
Şehir çağlar boyunca farklı uygarlık ve kültürlere ev sahipliği yapmış, yüzyıllar boyu çeşitli din, dil ve ırktan insanların bir arada yaşadığı kozmopolit ve metropolit yapısını korumuş ve tarihsel süreçte eşsiz bir mozaik halini almıştır.
Uzun zaman dilimleri boyunca her alanda merkez olmayı ve iktidarda kalmayı başaran dünyadaki ender yerleşim yerlerinden biri olan İstanbul geçmişten günümüze bir dünya başkentidir.
İstanbul'un tarihi ana hatlarıyla beş büyük döneme ayrılabilir: Tarih öncesi dönem, Byzantion dönemi, Doğu Roma dönemi, Osmanlı dönemi ve Türkiye dönemi.
İSTANBUL'UN SURLARI20151227_170209
Malum eski İstanbul'u çepeçevre saran surları bilmeyen yoktur. Hiç yakından görmeyenler bile en azından yoldan geçerken görmüşlerdir. Hele surlara yakın yaşayanların pek çoğu çocukluklarından kalan, surların üzerinde, çevresinde geçirdikleri anıları biriktirmişlerdir.İstanbul Surları genel olarak Marmara Surları, Haliç Surları ve Kara Surları şeklinde üç bölümde incelenmektedir. Kara surları Tekfur Sarayı'ndan Haliç'e kadar olan kısım ayrı bir dönemden kaldığı yahut ön surları olmadığından ötürü olsa gerek, Blakherna Surları olarak ayrı incelendiği de oluyor.
 
Zeytinburnu sahil tarafında Marmara Denizi kıyısından başlayan Kara Surları dahilindeki esas surlar 4,80 m. genişlikte, yaklaşık 11-14 m. yüksekliğinde  ve 50 ile 75 m. aralıklarda burçlarla donanmıştır. Bugün, Zeytinburnu sahilinde bulunan Mermer Kule'nin hemen orada, yolun kıyısında ilk burç bulunmakta, buradan başlayıp Tekfur Sarayı'na kadar toplam 96 adet burç var olup bunlar haritada da işaretlenmiştir. Tekfur Sarayı'ndan sonraki kara surları Blakherna bölgesine girmekte olup 20 burç vardır ve bunlar haritada ayrı renkte tanımlanmıştır. Yine bu surlar üzerinde bulunan kapılar da farklı renkte işaretlenmiştir.
KARA SURLARI
Esas surların yaklaşık 13.5 m. önünde yine benzerlik gösteren bir de ön surlar vardır. Esas surların 2 burcu ortasına gelecek şekilde ön surlarda bir burç bulunmaktadır. Ön surların önünde 14 metrelik bir alan ve bunun önünde 17.5 metrelik hendekler bulunmaktadır.
20151227_170042
Surlar üzerindeki burçların bir kısmı sağlam olarak gelmiş yahut sonradan restore edilmiş, bir kısmı sadece bir duvarlı, bir kısmı ise sadece temeli bulunur halde gelmiştir. Burçlar bulunduğu konumun topografik yapısı, surun dönüşleri dikkate alınarak dörtgen yahut çokgen olarak inşaa edilmiştir Sur kapıları aynı zamanda bulunduğu semtlere adını vermiştir. BunlardanTop Kapısı ve Edirne Kapısı araç trafiğine kapalı sadece yayalar geçebilir, Sulu Kule Kapısı son gördüğümde civarın inşaat alanına dönmesinden ötürü yaya trafiğine de kapalı, MevlevihaneBelgratSilivri kapıları ile Yedikulekapısı araç trafiğine açıktır. Altın Kapı ise Yedikule Hisarı'na bağlantılı olduğundan zaten geçiş yoktur. Haliç'e yakın olan Eğri Kapı araç trafiğine açıktır. Ayrıca sur duvarları üzerinde kapatılan kimi kapıların izlerini görebilmekteyiz.

İstanbul Çevresini Güçlendirme

 
Kostantiniyye'nin yaşayan en eski haritası,1422
Çeşitli dönemlerde pek çok güçlendirme çalışmaları İstanbul civarında yapıldı .Şehrin ana duvarları boyunca savunma sistemini tamamlayıcı unsur oldukları söylenebilir. Bunların ilki ve en büyükleri 56 km uzunluğunda olan Anastasian Duvarı dır. 5.yy ortasında Konstantinopolis'in 65 km batıya doğru olan kısmında dış savunması için yapılmıştı. Bu duvar 3,30 metre kalınlığında ve 5 metre yüksekliğinde idi. Fakat onun geçerliliği sınırlı idi. Bir zaman sonra 7.yy'da terk edildi. Onun malzemeleri yerel bina yapımında kullanıldı. Fakat bazı parçaları hala mevcuttur.

Galata Surları

Galata, Bizans döneminde Sykai nin dış mahallesi olduğu zamanlar güçlendirilmedi. Haliç'in ağzında boydan boya uzanan zinciri koruma görevi yapıyordu. Mamafih, 1204 yılında şehrin zayıflaması sonrası Galata, bir Venedik mahallesi haline geldi ve daha sonra Ceneviz Cumhuriyeti'nin kolonisi oldu. Bizans'lıların itirazlarına rağmen Bizans kontrolu dışında, Ceneviz'liler mahallelerini kale hendeği ile çevirmeyi başardılar. Koloni etrafındaki kale tipi evlerini kendi yarattıkları ilk duvar ile birleştirdiler. Galata Kulesi daha sonra Christea Turris ( Tower of Christ ) olarak adlandırıldı ve diğer sur uzatmaları 1349 yılında kuzey kısımda yapıldı. Daha sonraki sur genişletmeleri 1387, 1397 ve 1404 yılarını takip etti. Kabaca yamuk ("trapezoid") bir şekilde yapılan bir genişleme onlara geniş bir kapalı alan sağlıyordu. Genişleme, Azapkapı'dan kuzeye Şişhane'ye oradan Tophane'ye ve daha sonra Karaköy'e doğru oldu. Osmanlı fethinden sonra duvarlar 1870 yılına kadar kaldı. Çoğu şehrin genişlemesini sağlamak için yıkıldı.Bugün sadece Galata Kulesi bozulmamış haliyle tarihsel  Konstantinopolis'den kalan görülebilir bir eserdir.263359

Anadolu ve Rumeli Hisarları

Anadolu ve Rumeli ikiz hisarları, Boğaziçi'nin en dar noktasında olup İstanbul'un kuzeyinde uzanır. Osmanlılar tarafından bu hayati su yolu olan Boğaz trafiğini kontrol etmek ve İstanbul'a son nihai saldırıyı hazırlamak için inşa edildiler. Anadolu Hisarı ilk zamanlarda Akçehisar ve Güzelcehisar olarak adlandırılıyordu. 1434 yılında Sultan 1.Bayezid tarafından inşa ettirildi. Başlangıçta 25 metre yüksekliğinde idi. Kabaca beşgen gözlem kulesi duvar ile kuşatıyordu. Daha geniş ve komplike olan Rumeli Hisarı, 1452 yılında dört aylık bir sürede Sultan 2.Mehmed tarafından yaptırıldı. Üç tane geniş ve bir tane küçük kule içerir. 13 küçük gözlem kulesi ile güçlendirilmiş duvar ile bağlantılı olarak ana kulesinde toplar monte edilmiştir. Hisar, Osmanlılara boğazı geçen gemileri kontrol etme imkânı veriyordu. Bu rol açıkca onun orijinal ismini çağrıştırıyordu: boğaz kesen (cutter of the strait).Konstantinopolis'in zapt edilmesinden sonra hisar gümrük kontrol noktası ve özellikle İmparatorluk ile savaşta olan elçilikler için hapis yeri olarak hizmet verdi. 1509'daki geniş kapsamlı zarar veren depremden sonra tamir edildi ve 19 yy. sonuna kadar sürekli olarak kullanıldı.
73500812.mBYAcnaO

Altınkapı ve Yedikule Hisarı

Yedikule hisarı 1827
Hisarın içinden Altın Kapı
Altınkapı ya da Yaldızlıkapı (Yunanca: Χρυσεία ΠύληChryseia Pylē; Latince: Porta Aurea; İngilizce: Golden Gate) İstanbul kara tarafı surlarının, Yedikule kesiminde imparatorların zafer alayı başında şehre giriş yaptıkları ana tören kapısıdır. Batıda Trakya yönünde uzanan şehirlerarasıVia Egnatia denilen yol bu kapı önüne kadar gelir ve kapıyı aştıktan sonra şehrin içindeki Mese adı verilen ana cadde ile Ayasofya önündeki Augustion isimli meydana ulaşırdı.2.Theodoius döneminde, Doğu'nun Preatorian Perfect'i olan Anthemius tarafından yapılan başkentin surlarının yeniden güçlendirilmesi girişimi ile birlikte, Via Egnatia'nın genişletilmiş kent bölgesine girişinde bir kapı inşa edilmiştir. Bu kapı, arazinin yüksek bir noktasında yer almasından dolayı önemi artar ve daha sonraki yıllarda kentin ana kapısı, özelliklede imparatorun kente giriş törenlerinde kullandığı kapıdır. 425 yılında İoannes Primikerios’un zaferinin ardından yapıya adını veren altın yaldızlı kapı kanatları takılmıştır. Kapının üzerinde Theodosius'un heykelleri, Nike ve bir fil koşumlu araba yer almaktaydı. Kapı girişinin üzerindeki altın kaplamalı bronz harflerden kitabeler bulunmaktadır.20151227_165847
20151227_170139
KENDİ YORUMUM
İstanbul  geçmişten geleceğe büyük bir tarihe sahip olduğu için tarihi
eser,anıtlara raslamamak mümkün değil.İstanbul geçmişte  köklü imparatorluklara ev sahipliği etmiştir 3 büyük imparator bu topraklarda var olmuştur Roma,Bizans,Osmanlı imparatorlukları bu şehire şekil vermişlerdir.İstanbul jeopolitik konumu itibariyle de dünya ülkeleri arasında öneme sahiptir.Dünyada iki kıtaya yayılan transit geçişe sahip oldugu için bu topraklarda binlerce savaş yaşanmış her savaş bu şehire farklı şekiller farklı yapılar kazandırmıştır.

İstanbul Osmanlı'nın eline geçerken kendisiyle beraber birçok anıtta ele geçirilmiştir.İstanbul'da bulunan birçok sur geçmişteki imparatorlukların,krallıkların bu şehri başkalarından korunmak amaclı yapıldığını insan az çok kavrıyor.
İstanbulda bulunan birçok surda bunu ifade ediyor ancak zamanla şehirleşme ve savaşların bitimiyle zamana ve yeni insan hayatına dayanamayıp yıkıma,kaybolmaya yüz tutmuş durumdalar.
Özellikle istanbul gibi çarpık kentleşmeye açık kentler de bu tarz yapı ve mimarilerin korunması oldukça güçtür.Kalabalık nüfus dolasıyla her gün yeni yasam alanları oluşan bu kentte anıt niteliği taşıyan yapılar geçmişten günümüze tahribata uğramıştır.Son zamanlarda gerek mimari restorasyonun gelişmesi gerek bu tarz yapılara verilen degerin artması tahribatı azaltmıştır.
İstanbulda bulunan surların bir kısmına bugün de rastlamaktayız. Geçmişte bir kısmı yıkılmış yada yeni yapılaşmayla yok ettirilmiştir.